YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No :2022 / 771
Karar No :2023 / 1039
Karar Tarihi :1.11.2023
MAHKEMESİ : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/317 E., 2022/1189 K.
KARAR : İstinaf başvurusunun tebdir nafakası yönünden kabulüne,
sair yönlerden reddine
ÖZEL DAİRE KARARI
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 23.11.2021 tarihli ve
2021/7597 Esas, 2021/8687 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun tedbir nafakası yönünden kabulüne, sair yönlerden reddine karar verilerek, davalı yararına tedbir nafakası ödenmesine ilişkin olarak yeniden hüküm kurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili 08.04.2019 tarihli dava dilekçesinde; tarafların teyze çocukları olup 04.12.1995 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davalının ev hanımı müvekkilin ise gurbette operatör olarak çalıştığını, eşlerin evlendikten sonra yaklaşık on yıl Şekeroba’da oturduklarını, kadın eşin yaşadığı bir takım gayri ahlaki davranışlar nedeniyle Ankara’ya taşındıklarını, burada on yıl kadar yaşadıktan sonra erkeğin Kahramanmaraş’a dönmek istemesi üzerine davalının bunu para karşılığı kabul ettiğini,
eşinden bir araba ve 25.000,00 TL nakit para aldığını ve bu şekilde eşlerin Şekeroba’ya döndüğünü, 2018 Nisan ayında Şekeroba’da yaşamaya başladıktan sonra davalının kadınlık görevini yerine getirmediğini, eşine soğuk davrandığını, aynı yılın Kasım ayında davacıya haber vermeden tüm eşyaları alarak Ankara’ya döndüğünü,
müvekkilinin tekrar birleşmek istemesi üzerine kadının “benim için bu iş bitti, geri dönüşümüz yoktur, git davanı aç” dediğini, gelinen noktada müvekkilinin aldatıldığından şüphelendiğini, bu sebeple davalı kadının kullanmakta olduğu telefon hattına ait görüşme kayıtlarının incelenmesini istediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı, usulüne uygun tebliğe rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 03.03.2020 tarihli ve 2019/174 Esas, 2020/167 Karar sayılı kararı ile; tarafların 04.12.1995 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu,
davacının sadakatsizlik iddiası yönünden yapılan incelemede iddianın soyut olmasının yanında aradan geçen süre içerisinde evlilik birliğinin devam ettiği dolayısıyla davacının eşini affettiği, ne var ki tanık beyanları uyarınca davalının davacıyı terk ettiği ve evlilik birliği içerisinde eşini yalnız bıraktığının anlaşıldığı, hâl böyle olunca davalının tam kusurlu olduğu gerekçesiyle taraflarına boşanmalarına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 22.05.2021 tarihli ve 2020/1238 Esas, 2021/1333 Karar sayılı kararı ile; tüm dosya kapsamına göre davalıya yapılan tebligatların usulüne uygun olması nedeniyle davalı kadının savunma hakkının kısıtlanmadığı, mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen olaylara göre kadının tam kusurlu olduğu,
ne var ki boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkimin davanın devamı süresince gerekli olan geçici önlemleri kendiliğinden alması gerektiği, somut olayda kadın yararına TMK’nın 169 uncu maddesinde yazılı şartların oluştuğu gerekçesiyle kadın yararına 500,00 TL tedbir nafakası ödenmesine, boşanma kararına ilişkin istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “…Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı kadının Kahramanmaraş’ta bulunan müşterek konutu terk ederek Ankara’ya gittiği, tarafların o tarihten beri fiilen ayrı yaşadıkları sabit ise de davacı erkeğin terk (TMK m.164) hukuksal nedenine dayalı olarak açılmış bir davası bulunmadığından bu vakıa davalı kadına kusur olarak yüklenemez.
Türk Medeni Kanununun 166/1- 2. maddesi uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için; evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olduğunun ve sonuçta davalının az da olsa kusurlu bir davranışının usulünce kanıtlanması gerekir. Hüküm davacı erkek tarafından istinaf ve temyiz de edilmediğinden davalı kadına başka bir kusur atfı da mümkün değildir. O halde, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; boşanmaya sebep olan olaylarda müvekkilinin kusurlu bir davranışının bulunmadığını ileri sürerek hükmün bozulması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı olarak açılan boşanma davasında, davalıya “terk” kusurunun yüklenmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesi.
2. Değerlendirme
- Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
- Bilindiği üzere boşanma sebepleri, 4721 sayılı Kanun’un 161 ilâ 166 ncı maddeleri arasında özel ve genel boşanma sebepleri olarak düzenlenmiştir. Genel boşanma sebebi 4721 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesi ile düzenleme altına alınan evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumudur. Özel boşanma sebepleri ise kendi içinde mutlak özel boşanma sebepleri (zina md. TMK 161; hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış md. 162, suç işleme md. 163 ve son olarak terk md. 164) ve nispi özel boşanma sebepleri (haysiyetsiz hayat sürme md. 163 ve akıl hastalığı md. 163) şeklinde ayrıma tâbidir. Bu ayrımların asıl önemi; hâkimin, somut olayda evliliğin çekilmez hâle gelip gelmediğini incelemesinin gerekip gerekmediği noktasında kendini gösterir.
3. Kanun koyucu özel mutlak boşanma sebepleri konusunda belirli bir olayın gerçekleşmesi şartını aramıştır. Özel mutlak boşanma sebebine dayalı bir davada “kanunun aradığı belli şart” gerçekleştiği takdirde artık hâkim, genel boşanma ve özel nispi boşanma sebebine dayalı davaların aksine “evliliğin çekilmez hâle gelip gelmediğini” incelemeksizin boşanma kararı vermek zorundadır.
Zira kanun koyucu; özel mutlak boşanma sebeplerinden birinin varlığı hâlinde, ortak hayatın çekilmez hâle geldiğini kabul etmiştir. Burada iddia edilen özel boşanma sebebinin varlığının ispatlanmış olması, boşanmaya karar verme hususunda yeterli olup, hâkim; tarafların bunun dışında ileri sürdükleri bir iddia ve savunmaya değer vererek hükme esas alamayacağı gibi boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların diğer kusurlu davranışlarını da dikkate alamayacaktır.
4. Türk Medeni Kanunu’nda genel boşanma sebebi “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166’ncı maddenin 1 ve ikinci fıkralarında; “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.
5. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, özel boşanma nedenlerini düzenleyen hükümlerin aksine somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
6. Türk Medeni Kanunu’nun 166 ncı maddesi uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır.
Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.
Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (4721 sayılı Kanun md. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2- 594 Esas, 2015/2795 Karar sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (4721 sayılı Kanun md. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
7. Eldeki davaya gelince; İlk Derece Mahkemesince, davalının davacıyı terk ettiği ve evlilik birliği içerisinde eşini yalnız bıraktığı gerekçesiyle boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu olduğu kabul edilerek tarafların 4721 sayılı kanun’un 166 ncı maddesi uyarınca boşanmalarına karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılamada İlk Derece Mahkemesinin tespit ettiği kusur belirlemesi ile eşlerin 4721 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesi uyarınca boşanmalarına karar verilmesinin isabetli olduğu sonucuna varıldığı anlaşılmıştır.
Özel Dairece yapılan temyiz incelemesinde ise davalının davacıyı terk etmek suretiyle ortak konuttan ayrılarak Ankara’ya gittiği sabit kabul edilse de, davacının 4721 sayılı Kanun’un 164 üncü maddesinde yazılı terk hukuksal sebebine dayalı davasının bulunmadığı, fiili ayrılığın da tek başına davalıya kusur olarak yüklenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği işaret edilerek hüküm bozulmuştur.
8. Evlilik birliğinin devamı süresince hiç şüphesiz ki eşlerin birlikte yaşamak konusunda birbirlerine karşı yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu husus evliliğin genel hükümlerinin düzenlendiği 4721 sayılı Kanun’un 185 inci maddesinin üçüncü fıkrasında “eşler birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar” hükmü ile düzenlenmiştir. Belirtilen bu hususlar, yasal düzenleme bulunmasa dahi evliliğin doğasından kaynaklanan en tabii sonuçlardandır.
9. Gerçekten de evlilik “birlik ilkesi” üzerine kurulmuştur. Evlenme ile eşler arasında “evlilik birliği” kurulmuş olur ve tarafların evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirme görevleri başlar. Bu görevlerin en önemlisi ise evliliğin amacıyla uyumlu şekilde eşlerin birlikte yaşamalarıdır.
Bu bağlamda birlik süresince zorunlu nedenler dışında eşlerin birlikte yaşaması kuraldır. Asıl kuralın aksine eşlerden birinin bu birliktelikten haklı bir sebep olmaksızın özgür iradesi ile ortak yaşamdan ayrılması ise “terk” olarak kabul edilir ve bu vakıa mutlak ve özel bir boşanma sebebi olarak 4721 sayılı Kanun’un 164 üncü maddesinde düzenleme altına alınmıştır.
10. Terk hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının hüküm altına alındığı 4721 sayılı Kanun’un 164 üncü maddesinde “dava koşulları ile yargılama usulü” iç içe geçmiş hâlde düzenlenmiştir. Dava çok sıkı maddi ve şekli şartlara bağlanmış olup titizlikle incelenme gerektirmektedir. Hâkim, terk sebebine dayalı boşanma şartlarının oluşup oluşmadığını maddi hukuk ve usul hukuku açısından olmak üzere iki ayrımda inceleyerek karar verir.
Maddi hukuk açısından “terk eylemi” evlilik birliğinin yüklediği yükümlülükleri yerine getirmeme maksadı ve ortak hayata son verme kastı taşımalı, haklı ve hukuka uygun bir nedene dayanmamalı ve son olarak altı ay süreyle devam ediyor olmalıdır. Maddenin ikinci fıkrasında ise usul hukuku açısından üzerinde dikkatle inceleme yapılması gereken “ihtar müessesesi” açıklanmıştır.
11. Direnmeye konu somut olayda, Derece Mahkemelerince davalı eşe yüklenen terk vakıasının 4721 sayılı Kanun’un 185 inci maddesinde yazılı eşlerin birlikte yaşama zorunluluğunu ihlâl eden kusurlu davranış şeklinde ele alındığı görülmektedir. Şüphesiz ki eşler, evlilik birliği devam ettiği sürece birlikte yaşamak zorundadırlar.
Aksine eylem “birlikte yaşama yükümlülüğünün” ihlâline yönelik davranışlardan olup, genel boşanma sebebine dayalı 4721 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesi uyarınca verilecek boşanma kararlarında kusur belirlemesi bakımından hükme esas alınması mümkündür.
Ancak 4721 sayılı Kanun’un 164 üncü maddesi uyarınca ileri sürülmeyen terk olgusunun aynı Kanun’un 166 ncı maddesine göre birlikte yaşama yükümlülüğünü ihlal eden davranış olarak nitelendirilmesi suretiyle boşanma hükmüne esas alınabilmesi için eylemin gösterilen delillerle somutlaştırılması, kusurlu tarafın bu eylemindeki kastının ortak hayatı kesmek amacı taşıdığının açıkça ortaya konulması,
ayrı yaşama sebebinin iddiayı ileri süren tarafından kaynaklanmadığına ilişkin yaşamın olağan akışına uygun bilgilerin dosyadan anlaşılması, dosyaya yansıyan belge ve anlatımlardan evlilik birliğinde meydana gelen ayrılık hâlinin normale dönme ihtimali kalmadığının ortada olması gibi delillerle desteklenerek “salt fiili ayrılık” olgusunun üzerine çıkılması gerekmektedir.
Aksi takdirde salt fiili ayrığı ispatlayan delillerden, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu sonucuna varılması hukuka uygun olmadığı gibi yerleşik Yargıtay İçtihatlarıyla bağdaşmamaktadır. normale dönme ihtimali kalmadığının ortada olması gibi delillerle desteklenerek “salt fiili ayrılık” olgusunun üzerine çıkılması gerekmektedir. Aksi takdirde salt fiili ayrığı ispatlayan delillerden, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu sonucuna varılması hukuka uygun olmadığı gibi yerleşik Yargıtay İçtihatlarıyla bağdaşmamaktadır.
12. Yapılan açıklamalar ışığı altında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların 04.12.1995 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, davacının dava dilekçesinde davalı hakkında ileri sürmüş olduğu iddialarını ispat için tanık deliline dayandığı, dinlenen tanık beyanlarından salt fiili ayrılık hâlinin ispatlandığı,
bunun dışında iddia edilen terk eyleminin ortak hayatı kesmek amacıyla yapıldığına dair açıklamaları barındırmadığı gibi beyanların yer ve zaman içermeyen soyut, davalının birlikte yaşama yükümlülüğünü ihlâl ettiğini kabule yetersiz, sebep ve saiki belli olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ispata elverişli bulunmayan beyanlara itibar edilerek boşanmaya karar verilmesi doğru olmamıştır.
13. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
14. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 01.11.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.