YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No: 2017 / 1095
Karar No: 2019 / 432
Karar Tarihi: 9.04.2019
MAHKEMESİ: Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 28. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 05.10.2012 tarihli ve 2011/288 E., 2012/215 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 17.06.2013 tarihli ve 2013/6708 E., 2013/9216 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, müvekkiline ait olan ve davalı…’ya kasko poliçesi ile sigortalı aracın meydana gelen tek taraflı kazada hasarlandığını, sigortaya başvuru yapılmasına rağmen ödeme yapılmadığını belirterek araç hasarı, çekici gideri ve diğer harcamalar nedeniyle 8.000 TL’nin kaza tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana geldiğini ve hasarın teminat dışı kaldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; toplanan delillere ve alınan bilirkişi raporuna göre, makine mühendisi, nörolog ve sigorta uzmanından oluşan bilirkişi heyetinden alınan rapora göre kazanın münhasıran alkolün etkisiyle oluştuğu ve teminat dışı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kasko sigorta poliçesinden kaynaklanan araç hasar bedelinin davalıdan tahsili istemine ilişkindir.
Tek taraflı olarak meydana gelen kaza sonrasında düzenlenen kaza tespit tutanağında sürücünün dikkatsiz araç kullanarak aracını gevşek malzemeye kaptırması sonucu kontrolünü kaybettiği ve KTK.52/1- b maddesi uyarınca kusurlu olduğu belirlenmiş, yoldan kaynaklanan kusurlar kısmında ise gevşek malzeme maddesi işaretlenmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise yoldan kaynaklanan kusurlar irdelenmemiş olup, davacıya ait araç sürücüsünün tam kusurlu olduğu ve kazaya münhasıran alkolün neden olduğu belirlenmiştir. Mahkemece bilirkişi kurulundan davacının itirazları da nazara alınarak kaza yerine ait fotoğraflar ve dosyadaki tüm deliller değerlendirilmek suretiyle ek rapor alınarak kazanın meydana gelmesinde yola ait kusurların etken olup olmadığının belirlenmesi, alkol dışında kazaya etken olan herhangi bir husus olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik değerlendirme sonucu alınan bilirkişi raporu uyarınca karar verilmesi isabetli olmamıştır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin işleteni olduğu, davalı şirkete Kasko Sigorta Sözleşmesi ile sigortalı olan aracın tek taraflı trafik kazasında hasarlandığını, kazanın aydınlatma ve trafik işareti olmayan, gevşek malzemeli, toprak- çakıl olan yolda aracın kayması sebebiyle gerçekleştiğini, kaza mahallinin terör bölgesi olması sebebiyle Jandarmanın bölgeye gelmediğini, müvekkilinin kendi imkânları ile araçtan çıkarak hastaneye ulaştığını, hastaneye ulaştığında da doktorun hastaneye gelmesini beklediğini, doktor gelir gelmez alkol muayenesini yaptırdığını, belirlenen alkol oranı çok düşük olmasına rağmen davalı … şirketince ödeme yapılmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla araçta meydana gelen hasar bedeli, çekici – taşıma, otobüs bileti, araç kiralama masrafları olmak üzere şimdilik 8.000,00TL’nin kaza tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; kazanın münhasıran alkolün etkisi ile meydana geldiğini ve talebin poliçe teminatı kapsamı dışında kaldığını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; makine mühendisi, nörolog ve sigorta uzmanından oluşan bilirkişi heyetinden alınan rapora göre kazanın münhasıran alkolün etkisiyle oluştuğu ve teminat dışı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece; önceki gerekçeler genişletilerek, fotoğraflardan, tanık beyanlarından da olayın nasıl olduğunun anlaşıldığı, olay yeri tutanağına ve alkol raporuna göre sürücünün alkollü olduğunun belirgin olduğu, poliçe kapsamı dikkate alınarak alkol bulgusunun nöroloji uzmanı tarafından incelendiği, olayın alkolün etkisi ile meydana gelip gelmediği, kişinin alkollü olmaması hâlinde de bu şekildeki olayın meydana gelip gelmeyeceği noktalarında değerlendirme yapıldığı, kazanın oluş şekline göre alkolün etkisinin de ayrıca değerlendirildiği, kişinin alkol miktarının % 70 promil olduğu, bu seviyedeki bir alkolün hareket hâkimiyetinin azalması ve görme bozukluklarının da meydana gelmesi reaksiyonun yavaşlaması ve kişinin kendinde olamaması gibi olumsuz etkilerinin olduğunun raporda açıklandığı, tüm dosya kapsamına göre talebin poliçe teminatı kapsamı dışında kaldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre somut olay bakımından kazanın meydana gelmesinde yola ait kusurların etken olup olmadığının, alkol dışında kazaya etken olan herhangi bir husus olup olmadığının belirlenmesi amacıyla ek bilirkişi raporu alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) kazanın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 48. maddesinde; alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
Alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olan kişilerin davranışlarında değişme olmakta, fizyolojik ve metabolik reaksiyonlarda bozukluk meydana gelmekte, sinir sistemi üzerindeki etkisiyle psikolojik anormallikler ortaya çıkmaktadır. Yine sarhoş olan kişinin duygu, düşünce, idrak (algılama) yetenekleri değişmekte, koordinasyon ve motor fonksiyonlarında bozukluklar görülmektedir. Alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığının insanın ruh ve beden sağlığı üzerinde yaptığı tahribat tıp biliminin araştırma konusuna girmekle birlikte, alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen kişinin araç kullanması 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 179. maddesinin 3. fıkrasında uyan somut tehlike suçunu oluşturmaktadır. Somut tehlikenin varlığı için, kişinin salt alkollü veya uyuşturucu maddenin etkisinde olması yeterli değildir. Salt alkollü olmak sadece soyut tehlike oluşturan 2918 sayılı KTK’nın 48. maddesine uyan kabahati oluşturacaktır (Parlar, A./ Hatipoğlu, M.: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, Ankara, 2007, s: 1360 vd.)
Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin (kazanın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan) “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97. maddesinde, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra, konu ile ilgili olan “b- 2” bendinde “Alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı” kenar başlığı altında; Alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promilin üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.
Ayrıca poliçenin yürürlükte olduğu tarihte geçerli olan Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5.5. maddesinde “Teminat dışı kalan zararlar” kenar başlığı altında; taşıtın Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararların, kasko poliçe teminatı dışında olduğu açıklanmıştır.
Bununla birlikte; Kasko Sigorta Poliçesi Genel Şartlarının A.5.5. maddesinin dayanağını teşkil eden Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin ikinci fıkrasındaki yönetmelik düzenlemesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 97. Maddesinde yukarıda anılan yasa hükmün tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate alınmadan salt (mücerret) 0.50 promil üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin, yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.
O hâlde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibarıyla sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sürücünün alkollü olması, tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının kanıt yükü 6762 sayılı TTK’nın 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla, olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisi ile meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağından davanın reddine, aksi hâlde kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir (Bkz. YHGK. 23.10.2002 tarihli ve 2002/11- 768- 840, 19.4.2000 tarihli ve 2000/11- 806- 801, 15.4.1998 tarihli ve 1998/11- 258- 273, 15.4.1998 tarihli ve 1998/11- 258- 73, 07.04.2004 tarihli ve 2004/11- 217- 212, 14.12.2005 tarihli ve 2005/624-713, 16.03.2016 tarihli ve 2014/17-808 E., 2016/313 K. sayılı kararları).
Somut olayda; tek taraflı olarak meydana gelen kaza sonrasında düzenlenen kaza tespit tutanağında sürücünün dikkatsiz araç kullanarak aracını gevşek malzemeye kaptırması sonucu kontrolünü kaybettiği ve KTK’nın 52/1- b maddesi uyarınca kusurlu olduğu belirlenmiş, yoldan kaynaklanan kusurlar kısmında ise gevşek malzeme maddesi işaretlenmiştir. Kaza saat 22.20 sıralarında meydana gelmiştir. Kaza tespit tutanağında yolda aydınlatma, trafik lambası, trafik işaretinin bulunmadığı, yolun stabilize yol olduğu tespitine de yer verilmiştir. Mahkemece dinlenen tanıklar beyanlarında; davacının bu yolu kullandığını, davacının kazanın hemen arkasından bilinç durumunun iyi olduğunu, aracın içinde bulunan ailesini köye geri göndererek sigorta şirketini arayıp kendi imkânlarıyla hastaneye gittiğini, yolun yapısı nedeniyle daha önce de aynı yerde benzer kazaların meydana geldiğini belirtmişlerdir. Kaza yerine ve yolun durumuna ait fotoğraflar dosyada mevcuttur.
Mahkemece de yukarıdaki ilkeler kabul edilerek makine mühendisi, nörolog ve sigorta uzmanından oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Uzman bilirkişi kurulu raporunda davacının sadece alkollü olmasından ve tek taraflı kaza olmasından yola çıkılarak kazanın, davacının salt alkolün etkisi altında kalması dolayısıyla ortaya çıktığı varsayımına dayandırılmışsa da, bu tespit olayın yukarıda özetlenen oluşumu ve dosya kapsamı ile bağdaşmamaktadır. Bilirkişi raporunda yoldan kaynaklanan kusurlar irdelenmediği gibi sonuca varılmasına olanak sağlayacak diğer deliller de değerlendirilememiştir. Olayın oluşumu ve dosya kapsamıyla bağdaşmayan, varsayımlara dayalı olan, tarafların iddia, savunma ve itirazlarının karşılanmadığı eksik inceleme ve değerlendirme sonucu düzenlenen bilirkişi raporuna dayalı olarak da hüküm kurulamayacağı açıktır.
O hâlde, davacının itirazları da nazara alınarak kaza yerine ait fotoğraflar ve dosyadaki tüm deliller değerlendirilmek suretiyle kazanın meydana gelmesinde yola ait kusurların etken olup olmadığının, kazanın münhasıran alkolün etkisi ile meydana gelip gelmediğinin ve alkol dışında kazaya etken olan herhangi bir husus olup olmadığının belirlenmesi amacıyla ek bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Kanunda ve Yönetmelikte belirlenen oranın üzerinde alkol alınmış olduğunun anlaşılmasına göre, davacının talebinin poliçe teminatı kapsamı dışında kaldığı, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin de değerlendirilmesi gerektiği, bu durumda kazanın salt alkolün etkisi ile meydana gelip gelmediğini araştırmaya gerek olmadığı gerekçesiyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular karşısında eksik inceleme sonucu davanın reddine dair verilen mahkeme kararı doğru değildir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.04.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminata ilişkindir.
Yerel Mahkemece, zararın teminat dışında kaldığı gerekçesiyle dava reddedilmiş, Özel Dairece, olayın salt alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediğinin, yola ait kusurun kazanın oluşumunda etkili olup olmadığının tespitinden sonra karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulması üzerine önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, Yerel Mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Bilindiği üzere kasko sözleşmeleri ihtiyaridir. Bu nedenle somut uyuşmazlık sözleşmeden kaynaklanmaktadır. Taraflar arasında bir sözleşme yapılmış ve olay kamu düzenini ilgilendirmiyor ise, uyuşmazlığın çözümünde öncelikle sözleşme hükümleri uygulanacak, eğer bu sözleşmede açık bir düzenleme yoksa genel hükümlere gidilecektir.
Taraflar arasında yapılan kasko sözleşmesinin A.5.5. Maddesinde ” Taşıtın, uyuşturucu maddeler veya Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararlar,” teminat dışında sayılmıştır. Bu açık düzenlemede kazanın salt alkolün etkisiyle meydana gelmesinden bahsedilmemiş, aksine Kanunun belirlediği sınırın üzerinde alkollü araç kullanmaktan bahsedilmiştir. Sürücünün almış olduğu alkolün miktar itibariyle Kanunun belirlediği sınırın üzerinde olduğu tartışma konusu değildir.
Bu durumda, taraflar arasında yapılan sözleşme ile teminat dışında kalan hususlar belirlendiğine, alkol miktarı bu sınırın üzerinde olduğuna göre kazanın salt alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediğinin araştırılmasına gerek bulunmadığı, hasarın teminat dışında kaldığı, bu nedenle Yerel Mahkeme kararının doğru olduğu kanaatiyle sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyorum.